16 Mart 2012 Cuma

Elim sende...

Çocukken bahçeli bir evde ya da apartmanda yaşadıysanız sokakta oynanabilecek her oyunu oynamışsınızdır mutlaka. Yakantop (kimilerine göre yakartop), dalya, saklambaç, kukalı saklambaç, istop, tüf tüf (mermisi kağıttan külah olan, plastik borular ile mahalle arası yapılan savaşlarda kullanılan en önemli silah), en sevdiğimiz oyunlardandı.. Ha bir de manasız bir oyun vardı oynadığımız, kocaman bahçede önde bir arkadaşım arkada ben ya da ben önde o arkada birbirimizi kovalar dururduk. Kovalamaca ya da elim sende denirdi bu oyuna da. Kaçanı yakalayınca elim sende derdik de niye derdik orası meçhul işte :) Bu oyun bir taraf yorulana ya da anneler "yeter terlediniz artık" diyene kadar devam ederdi manasızca :)

Çocukken neden oynadığımızı anlayamadığım bu oyun, şimdilerin en gözde oyunu oldu. O saçma oyunun bu kadar prim yapacağını hayatta tahmin edemezdim. İnsanlar arasında sürekli bir kovalamacadır gidiyor. Kimle konuşsam dertli bu konudan. Kimileri sürekli kovalamaktan, kimileri kovalanmaktan, ama en çok da oyunun bitiş şeklinden dertliler.

İlişkilerin başlama evresinde her zaman küçük ama masum oyunlar olmuştur. Bu oyunlarla süslenmiş bir flört dönemi bir ilişkinin en keyifli dönemidir bence. Birbirini tanıma ve ısınma döneminde rahatlatır iki tarafı da, kasılmaları engeller. Ama oyunu da tadında bırakmak gerek. İlişkinin bütününü bir oyun gibi görmeye başladığımızda sıkıntılar da beraberinde geliyor. Kovalayan da kaçan da yoruluyor, yoruldukça saçmalıyor.

Biri geliyor ve hiç beklemediğin bir anda hayatına sızıyor. Sen nedir, ne değildir anlamaya çalışırken ve biraz da mesafeli dururken, bu tepkilerin karşındakine naz gibi geliyor. Sanıyor ki kaçıyorsun ve oyuna start veriyor. Kovalayan tarafın maksadı yakaladığında bırakmamaksa, bir sorun yok aslında ortada. Oyun o zaman gayet keyifli oluyor. Ama "elde ettim, sıkıldım, o kadar kolay değil beni peşinden koşturmak hadi bakalım biraz da sen koş" düşüncesine giriyorsa tehlikeli.

Oyun başladığında edilen telefonların, atılan smslerin ve görüşme taleplerinin ardı arkası kesilmiyor, sen önde o arkada geçiyor günler ta ki sen evet diyene kadar. Ne zamanki  sen ona doğru koşmaya başlıyorsun bu sefer o arkasını dönüp kaçmaya başlıyor. "İyi de ben kaçmıyordum , sadece sana inanmam, seni tanımam için gereken zamanı kullanıyordum, hadi bakalım elim de sende, aklım da" desen de nafile. İstediğini aldı ya tutabilene aşk olsun, açık ara önde gidiyor abi. Ebelendin mi bitiyor oyun...

Kimileri hep böyle yaşar olmuş ilişkileri. Oyuncak etmişler sevgiyi. Ebelenmeden, ebelemek istiyorlar sadece. "Niye bir sevgilin yok" diye sordun mu da "etrafta kız yok" derler. Tamam kabul, bu oyunu oynamayı seven kızlar da var ama herkes aynı değil ki birader. Hala kaçmak nedir bilmeyen, duvara toslama pahasına duygularının peşinden giden bir sürü kız var etrafta. Sen ilişkiyi oyun olarak görmesen, istediğini elde edince 180 derece dönmesen göreceksin aslında bunu. Ama görmek istersen, yersen... 

Bu arada ebelemenin sözlük anlamını da bilmeyenler için yazmak istedim,  belki oyun oynarken bundan sonra daha dikkatli olurlar, oyunu bilerek oynarlar diye ;)

TDK Büyük Türkçe Sözlüğü'ne göre ebelemek; bir kimseye iyi bakmak, bakımına özen göstermek...







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder