18 Aralık 2019 Çarşamba

Yalnızım ben...

Yalnız olan pek çok insana soruluyordur eminim "nasıl olur da yalnız kalır senin gibi biri?" diye... Ben biraz sıkıldım sanırım bu sorudan. Öncelikle belirtmek isterim ki hayattaki tek yalnız ben değilim ve yalnızlık da sizlerin sandığı kadar korkunç bir şey değil. Ve aslında yalnızlık bir mecburiyet değil bir tercih meselesidir... 

Peki ben neden yalnızlığı tercih ediyorum;

Çünkü ben rol yapmayı bilmem. Ne hissediyorsam o dur, azı ya da çoğu bile olmaz. Canımı sıkan bir şeyi sırf birileri yanımda kalsın diye görmezden gelemem. Kaybedeceğimi bilsem dahi konuşurum...

Çünkü ben canım isterse yaparım, canım isterse giderim. İstemediğim şeyleri sırf birileri mutlu olsun diye yapmamayı öğreneli çok oluyor...

Çünkü ben aslında çok narin, çok naif olsam da kaya gibi sert ve güçlü gelirim pek çoklarına ve ne yazık ki özellikle erkekler söylemlerinin aksine güçlü kadınları sevmezler...

Çünkü ben nazdan niyazdan anlamam. Her şeyi kendi başına yapmaya alışmış bir kadının naz yapmaya vakti yoktur. Elinden geliyorsa yapar, gelmiyorsa bir başka yol bulur ve devam eder yoluna...

Çünkü ben kimsem yok diye kendimi eve hapsetmeyi bilmem. Tek başına rakı sofrasına oturacak kadar kalabalığım çok şükür...

Çünkü ben ne istediğimi de ne istemediğimi biliyorum ve bunların peşinden gidiyorum. Kimsenin bilmediği yanlarını ortaya çıkartacak kadar çok zamanım yok...

Çünkü ben hayatımın en güzel yıllarını birinin ardından heba ettikten sonra her günün ne kadar kıymetli olduğunu öğrendim...

Çünkü ben süslü püslü kelimeleri değil merhametli yürekleri, baktığımda kaybolduğum gözleri seviyorum...

Çünkü ben tüm yaralarımın bedelini kendim ödedim ve kimsenin yarasının bedelini ödemeye, kimsenin yara bandı olmaya niyetim yok...

Çünkü ben hissetmediğim duyguların peşinden gitmeyi bilmem...

Çünkü ben Vefa'nın semt adından ibaret olmadığını, vicdanın en rahat yastık olduğunu bilenlerdenim...

Çünkü ben emek vermeden elde edilen şeylerin geldiklerinden daha hızlı gittiklerini yaşayarak öğrendim...

Çünkü ben tek başına yaşamanın, kalabalıklar içinde yalnız kalmaktan daha keyifli olduğunu keşfettim... 

Çünkü ben bu yaşıma kadar ilmek ilmek dokuduğum bu kadını kolay kolay teslim etmem değer bilmeyecek yüreklere...

Aslında daha önce de yazmıştım neden yalnız kalmayı tercih ettiğimi ama o kadar çok geliyor ki bu mevzu gündeme bir kez daha yazmak istedim aynı sebepleri farklı cümlelerle... Okusunlar ve anlasınlar diye belki de... Anlasınlar ki sormaktan vazgeçip anlamayı denesinler ve yalnızlıkların altında saçma sebepler aramasınlar diye...  http://www.huysuzvetatlikiz.com/2018/06/sebebi-tercihim-yalnzlk.html

"Seçilmiş bir yalnızlık insanın sahip olabileceği en büyük lüktstür" Charles Bukowski

16 Aralık 2019 Pazartesi

Eskitemedikçe eksiliyorduk...

Yıpratak, yorarak kavga gürültü içinde bitmediyse, yaşanan anılara, paylaşımlara duyulan saygıdan ve vefadan dolayı çocuk olsun olmasın elbette görüşebilir insanlar boşandıktan sonra da. Kimse bir anda düşman olmanızı beklemiyor zaten. Vefalı olmanın nesi kötü ki zaten? Ama sebebi her ne olursa olsun bittiyse bir ilişki ve sen yeni bir hayat kurmuşsan kendine hele bir de bu hayata ortak etmişsen her şeyden habersiz bir başka insanı o vakit "eski" ve "yeni" dengesini korumak da sana düşer canım arkadaşım. Ha yok yapamayacağını düşünüyorsan da kimsenin hayatına girmeyeceksin. "Boşandık ama arkadaşım o benim. Hayatımın 20 yılında vardı. Aşkımız bitmişti, konuşarak dostça ayrıldık ve benden başka kimseleri yok. Görüşüyorum, baştan söyleyeyim de sonradan sıkıntı olmasın aramızda" demekle bitmiyor ne yazık ki. Sen dürüstçe söyledin diye her şeyi kabul etmek zorunda mı karşındaki insan? Kurduğun iki cümleden biri eski eşin, şimdiki arkadaşın dediğin insandan oluşuyorsa, en özel gününde ondan bahsedip gelecek planları yaptığın"sevdiğim" dediğin insandan bahsetmiyorsan, onun beynine "eski"yi kazırken "eski"nin yeniden haberi dahi yoksa o "eski" eskimemiştir arkadaşım birbirimizi hiç kandırmayalım. Ve sen onu eskitemedikçe de yeni bir hayat kuramazsın. Kurabilseydin ne benden önceki iki senelik ilişkini "eski" eşin yüzünden bitirirdin ne de "çok seviyorum,şükürler olsun" derken beni bırakıp gitmezdin. 

Keşke bunu sen de görebiliyor olsan... Keşke görebilseydin de girmeseydin hayatıma, yıllar sonra "inandım" ben ona cümlesini kurdurmasaydın bana, her bir tuğlasında senin gibilerin emeği olan duvarlarımı yıktırmasaydın keşke bana. Bitmesi değil üzen, beni üzen inandığım yerden hayal kırıklığına uğramak, incinmek... Gitmiş olman değil sorun birinden gitmeden bana gelmiş olman... 

Eşe dosta, konu komşuya anlatırken "eski" diye bahsettiğiniz ama içinizden, yanınızdan y(ü)öre(ği)nizden atamadığınız "eski" bağlarınız var ise "yeni" bağlar kurmaya çalışmayın bir zahmet. Artık herkes yorgun, herkes yaralı ve kimsenin yeni bir hayal kırıklığına tahammülü yok... Sen kendi denemelerini yaparken bir başkasını denediğine pişman etmek ne kadar adil?! Bu da bu ilişkinin var ise senin vicdanına düşen kısmı...


17 Eylül 2019 Salı

Canım Kendim...

Kimine göre bencil, kimine göre duygusuz bir kadınım... Geçmişimi bilmeden kimsenin şimdiki halimi yargılama lüksü olmadığının altını çizmek istiyorum öncelikle. Şimdi karşılarında gördükleri kadının neler yaşayıp, nelerle mücadele edip de bu kabuğa büründüğünü bilemezsiniz... 44 yaşındayım ve ben ne bencil ne de duygusuz bir kadınım. Ben aslında sadece ne istediğini ve istemediğini çok net bilen bir kadınım. 

Güçlü bir kadın diyebilirsiniz mesele bana. Çünkü hayat ve yaşadıklarım bana başka şans bırakmadı. Hayatımın hiçbir döneminde bir başkasına güvenerek atmadım adımlarımı, almadım kararlarımı. Herkesin olduğu gibi benimde oldu bolca zor zamanlarım başa çıkmak zorunda olduğum. Elbette bu süreçlerde yanımda ailem, dostlarım, arkadaşlarım oldu ama hepsinin bende, ruhumda bıraktığı hasarları tek başıma onardım. Kimselerin bilmediği, anlamadığı belki de anlatamadığım fırtınalara karşı kaptanlık yapmak hiç de kolay olmadı. E o kadar fırtına karşısında aldığın kaptanlığı da kolay kolay bırakamıyorsun haliyle... 

Net bir kadın da diyebilirsiniz bana. Ne hissettiğimi çok net dile getiriyorum artık. Karşımdakini kırar mıyım, üzer miyim diye düşünmüyorum eskisi kadar. Çünkü zamanında ziyadesiyle düşündüm ve gördüm ki ben hariç herkes kendini düşünüyor. E hal böyle olunca ben de artık kendime verdim önceliği. Boşuna dememişler "önce can, sonra canan"diye. Geç oldu ama ben de öğrendim ve artık bağıra bağıra söylüyorum "CANIM KENDİM" diye... Keşke daha önce diyebilseymişim...

Biraz da tahammülsüzüm artık. Zamanım ve huzurum o kadar kıymetli ki, kimsenin zamanımdan çalmasına, huzurumu bozmasına tahammülüm yok artık. Hayat gerçekten çok çabuk geçiyor ve ben hayatımı elimden geldiğince keyifle geçirmeye çalışıyorum artık. Nerede ve kimin/kimlerin yanında kendimi iyi hissediyorsam orada onunla/onlarla olmaya çalışıyorum. İstemediğim hiçbir yere gitmiyorum ve istemediğim kimsenin hayatında kalmaya, kimseyi hayatımda tutmaya çalışmıyorum...

Tüm yaşanmışlıkların yanına bir de 40 yaş olgunluğunu eklediğinde "ben buyum" diyebiliyor insan kendinden hiç olmadığı kadar emin bir biçimde. Ve inanın kimin ne düşündüğünün de zerre kadar önemi kalmıyor bu saatten sonra. işte o yüzden diyebiliyorum ki; "ben buyum ve böyle çok mutluyum." Beni olduğum gibi kabul edip, yoluma eşlik edecek herkesi kucaklamaya devam edeceğim, tıpkı yoracağını düşündüğüm herkesin yolundan çekilmeye devam edeceğim gibi... Ve aynaya her baktığımda söylemeye devam edeceğim "CANIM KENDİM" diye...