3 Aralık 2015 Perşembe

Diriliş...


Uzun çok uzun zamandır ne yazıyorum ne de bakıyorum bloguma. Yoğunluktan, yorgunluktan daha doğrusu bezmişlikten ne zaman oldu ne heves kaldı. Yaşanmışlıklarım sıradanlaştı bir süre sonra yazmaya değer bir şey bulamadım belki de. Karalamışım bir şeyler ama hepsi karalama olarak kalmış bir köşede. Tamamlamak gelmemiş içimden. Tam bir üvey evlat muamelesi yapmışım gözümün nuruna. 

Uzun bir dönem babamın geçirdiği rahatsızlıkla meşgul olduk maaile. Hastalığın her türlüsü zor her türlüsü emek istiyor biliyorum ama bu hastalık kişiye de bağlı olarak diğerlerinden daha zor atlatılabiliyor(muş). Bağırsakta yaşanan problemlerden ötürü hastaya bir torba takıyorlar. İnce bağırsak olursa İleostomi, kalın bağırsak olursa Kolostomi diyorlar yapılan bu işleme. Bağırsak ağızlaştırılıyor ve karında bir yerden dışarıya veriliyor. Hasta bağırsakları düzelene kadar bu torbayla yaşıyor, düzelmezse de ömür boyu... Hastalığın en belirgin özelliği hızla verilen kilolar. Çünkü vücut yediklerini öğütmeden dışarı atıyor. Hasta makat yoluyla değil torba yoluyla atıyor bunları vücuttan. Öyle her şeyi de yiyemiyorlar haliyle. En zor dönemler yaz aylarında yaşanıyor. Torbayı bir aparat yardımıyla vücuda entegre ediyorsunuz. Aparat plastik olduğu için bir süre sonra deriye yapışmıyor ve bir günde 5 sefer değiştirmek zorunda kalabiliyorsunuz. 1,5 sene böyle geçti işte gecesi gündüzüne karışarak çoğu zaman. Rabbim dualarımız kabul etti ve bu sene Ağustos ayında kapandı. Şimdi yavaş yavaş verdiği 26 kiloyu geri almaya da başladı, sokağa korkmadan çıkmaya da. Rabbim tün hastalara şifa versin ve kimseyi kimseye muhtaç etmesin...

Bu süreçte, hele bir de işiniz yoğun ve yorucuysa ne yazık ki pek de kendinize ve sevdiklerinize ayıracak vaktiniz kalmıyor. Vakitiniz olsa haliniz kalmıyor. Bulduğunuz her boşlukta sadece kendinizle kalmak istiyorsunuz. Hayatınız bir kısır döngüden ibaret olduğu için bir süre sonra konuştuğunuz konulardan kendiniz bile sıkılıyorsunuz. Kapandıkça kapanıyorsunuz içinize, zira sizi koşulsuz şartsız kabul eden tek yer... Güvenli, sakin ve en önemlisi kızmıyor size kendini neden böyle kapattın, neden kendine bunu yapıyorsun diye. 

İyi şeyler de olmadı değil tabi. Mesela sokakta yardıma ihtiyacı olan bir kedicik vardı. Bir süre onun iyileşmesi için elimizden geleni yaptık, ben ve hayvan sever tüm dostlarım. Uzun bir süre yuva aradım lakin kimse hasta bir hayvana bakmak istemiyor ne yazık ki. Şimdi ailemizin yeni ferdi oldu kendisi. Her ne kadar insanlardan korksa da (evden atıldıktan sonra sokakta nelere maruz kaldıysa artık :( ), dokunmamıza çok izin vermese de biz onu çok seviyoruz. Gözümüzün nuru oğlumuz Boncuk Efeden sonra annemin kabul ettiği kedi olmanın haklı gururunu yaşıyor Minik Kız. 

Daha yeni yeni çıkıyorum iç dünyamdan. Kaybettiğim güvenimi yeni yeni kazanıyorum. Gözlerim daha az doluyor söylenenlere. Klasik ama küllerimden yeniden doğuyorum işte. Bunda yanımda yamacımdaki arkadaşlarımın, dostlarımın da etkisi büyük tabi. Kimi bu halimi koşulsuz kabul ederken, kimi kendime geleyim diye kızdı, söylendi. Kimi yanımda olurken kimi çekti elini eteğini. Ama onlar da haklı kendince. Bu bir süreçti, biliyordum geçeceğini ve geçiyor işte. Yakın bir zamanda tekrar sahalarda olacağım ;)


17 Nisan 2015 Cuma

Elimi bırakırsan, döndüğünde tutacak el bulamazsın...

Kızıyorum kendime neden bu kadar iyi niyetliyim, neden bu kadar sabırlıyım ve neden bu kadar sevgi delisiyim diye. Bugüne kadar bir kaç kişi hariç kime kendimden çok değer verdiysem gözümün içine baka baka hiç düşünmeden yaktı canımı. Bitmez sandılar sabrım, iyi niyetim. Sevdiklerim için her şeyi yapabilirim, büyük bir sabır ve özveriyle yaklaşabilirim ama bu demek değil ki süzme bir salağım. 

Benim de sabrımın ve iyi niyetimin bir sonu var elbette. Hele ki canım dediğim insanlar tarafından sırtımdan vurulursam hiç affetmem. Çok severim ama tanıyanlar bilir tersim kötüdür. Kullanıldığımı hissettiğim anda çıkar tırnaklarım. O vermeye, hissettirmeye bayıldığım sevgimi gömerim en derinlere esamesi okunmaz bir daha. Bana "sen benim en yakınım, burada güvendiğim tek insansın" diyerek cefasını bana çektirip, sefasını başkalarıyla süren biri ne beni ne de dostluğumu hak etmiyordur.

Ha bir de akıllanmam ben hiç. Aynı filmi defalarca yaşarım hatta baş rolünde oynarım ama her seferinde bir acemi gibi hep aynı hataları yaparım. Bazı konularda ustalaşmayı sevmiyorum galiba acemilik hoşuma gidiyor. Her defasında bir kez daha hayal kırıklığına uğramaktan ne zevk alıyorsam artık. 

Şu hayatta öğrendiğim en önemli şeylerden biri de, hissetmediğin, altından kalkamayacağın duyguları diline pelesenk etmemen gerektiği. Allah'a şükür her zaman ne söylediysem hakkını verdim. Ne kimseyi yarı yolda bıraktım ne de duygularıyla oynadım. Bir gün farklı diğer gün farklı sevmedim de davranmadım da. 

Günlerden bugün gene aynı hayal kırıklığı. Gene sevgimi içime gömme, tırnaklarımı çıkartma zamanı. Evet, yalan yok çok sevdim, çok emek verdim ve karşılığı kesinlikle bunlar olmamalıydı ama oluyor işte. Hayat... Herkes her zaman aynı olmuyor, olamıyor... Bir şeyler bitiyor ya da değişiyor...

Düşman mıyım? Asla. Ama bundan sonra şu ufacık cüssemle arkasında durmam dağ gibi...

Demek ki neymiş; buraya kadarmış...

Demek ki neymiş; canın sağ olsunmuş...