Yazamadım uzun zamandır. Yazamadım ama yaşadım. Yaşadıklarımı yazmak bile zorken hepsini sindirmeye, alışmaya çalıştım...
Twitter'dan beni takip edenler anlamışlardır az çok yine kırık dökük bir sevda hikayesi yaşadığımı, yine kırıldığımı ve kırıklarımı onarmaya çalıştığımı...
Bütün bitenler gibi ne de güzel başlamıştı oysa...
Anlatırken gözlerimin içi gülüyormuş... Anlatırken gülüyor muydu gözlerim bilmiyorum ama ona bakarken güldüklerini biliyorum. Uzun zaman sonra gelip nasıl da sarmıştı yaralarımı hiç farkına bile varmadan ben. O yaralarımı sararken ben de ona sarılıyordum her geçen gün biraz daha sıkı. Aşık olmadım ona ama çok sevdim ve çok inandım. Aşık olmak istemiyorum çünkü artık. Aşktan ne gözüm kör olsun ne de kulaklarım sağır artık. Aşk geçiyor ama sevgi baki kalıyor ya o yüzden çok sevdim onu. Dört senedir onlar olmadan uyuyamadığım uyku ilaçlarımdan bile çok sevdim onu. İlaçlarımı bırakıp onlu düşlerle uyumaya başladım hem de hiç uyanmadan...
Ne oldu, niye oldu derken bitiverdi. Daha fazla yıpranmamak ve yıpratmamak adına yapılması gereken tek şeydir gitmek, şayet yapabileceklerin bittiyse...
Bana hep çok konuştuğumu söylerdi. Oysaki ben ilk gün de çok konuşmuştum onu tavlamaya çalışırken ;) Evet, kabul ediyorum çok konuştum ben. Bittikten sonra da konuştum, konuştuk ama ben hep bir tık fazlaydım... Bilemedi o da diğer hemcinsleri gibi bu konuşmaların ne demek olduğunu. Bilemedi de anlayamadı da hala bir umudum ve inancım olduğu için konuştuğumu...
Şimdi susma vakti... Konuşarak anlatamadıklarımı belki sessizlik anlatır...
KADINLAR SUSARAK GİDER
Çok uzun emekler verir ilişkisini yürütmek için.
Birinin kadını olmayı yüreği, beyni, ruhu o kadar zor kabul
etmiştir ki, başka bir adama ait olmayı istemez.
Erkek gibi, çorbanın tuzu eksik diye kavga çıkarmaz mesela,
tam tersi, konuşmamız lazım der.
Erkekler de en çok bu cümleye sinir olurlar. Ertelenir o
konuşmalar, maç bitimine, yemek sonrasına ve daha birçok lüzumsuz şeyin ardına
ötelenir.
Kadınlar inatçıdır, hayata tutundukları gibi, aşklarına da
sahip çıkarlar.
Bu yüzdendir, konuşup derdini anlatma isteği, karşı tarafı
ikna edene kadar uğraşırlar.
Sonunda pes eder adam, bir ışık görür kadın, tüm derdini
paylaşır.
Genellikle ne cevap alır? Abuk sabuk konuşma!
Gereksiz ve saçma gelmiştir adama anlatılanlar, hiç de
üstünde durmamıştır.
Yine bir sıkıntı, tatmin edilemeden geçiştirilir ve adam gün
gelip bunların kendisine ok gibi döneceğini bilemez.
Bir kadın şikayet ediyorsa, ya da erkeklerin deyimi ile vıdı
vıdı ediyorsa; erkek bilmelidir ki, o ilişkiden hala ümidi vardır kadının.
Yürütmek, birlikte yaşamak, sorunları çözerek mutlu olmak
istiyordur.
Daha önemlisi, o adamı hala seviyordur.
Kadın susarak gider!
En önemli detaydır, erkeklerin hiç anlayamadığı durum işte
bu kadar basittir.
O gün gelene kadar konuşan, kavga eden, tartışan kadın,
kendini sessizliğe vermiştir.
Ne zaman ümidini o ilişkiden kestiyse, o zaman sevgisi de
yara almış demektir.
Yüreğindeki bavulları toplamıştır, kafasındaki biletleri
almış ve aslında bedeni orada durarak, ilişkiden çıkıp gitmiştir.
Kadın, gerçekten gitmişse, çok sessiz olmuştur ayrılışı,
kimse hissetmeden, kapıları vurup kırmadan gitmiştir.
Her akşam eve geldiğinde, kapının açıldığını gören adam
anlamaz ama bir kadın sessizce gider.
Ne mutfağında yemek pişiren, ne yan koltukta televizyon
izleyen, ne gece ruhunu kenara koyarak yatakta sevişmeye çalışan kadın, artık o
kadındır.
Bir kadının çığlıklarından, kavgalarından korkmamak gerekir,
çünkü kadının gidişi sessiz ve asildir.
CEMAL SÜREYA