13 Mart 2012 Salı

Bir adet okunmamış mesajınız var...

Mektup yazardık eskiden sevdiklerimize. İçine özlemimizi, sevgimizi, düşlerimizi, anılarımızı koyardık zarfı kapatmadan önce. Uzun uzun anlatırdık her şeyi, en ince ayrıntısına kadar, kelimeleri kullanmaktan çekinmezdik. Kaç sayfa olduğunun bir önemi de olmazdı, tek zarfa sığardı nasılsa. Gözümüz posta kutusunda, mektubumuza cevap gelmesini beklerdik günlerce. Hiç tanımadığımız insanlarla mektup arkadaşı olup, bilmediğimiz hayatlara misafirlik ederdik. Özel günlerde postane önlerindeki kart postallardan alıp, keyifle yazardık arkalarındaki iki satırlık yere duygularımızı.

E-postalar çıktı sonra. Bir ekrana bakarak yazmaya başladık duygularımızı. Postaneye gitmeye gerek olmadan bir tuşla gönderdik yazdıklarımızı karşıdaki e-posta adresine. Cevap gelmesi de bir kaç saat sürer oldu en fazla. Posta kutularına sadece banka ekstreleri için bakar olduk. Özel günlerde toplu e-postalar yolladık. Hatta daha önceden hazırlanmış sanal kartlardan iliştirdik eklerine de. Biraz daha özenilmiş olsun diye. Başkalarının duygularıyla süsledik mektuplarımızı. 

Sonra giderek küçüldü mektuplarımız, bir sms e sığar oldu. Alo demek bile zor geldi çoğu zaman, toplu e-postalar gibi toplu smsler atar olduk sevdiklerimize özel günlerde. Duygudan yoksun, formaliteden bir mesaj yazıp yolladık A'dan başlayıp Z'ye kadar kayıtlı olan herkese, bir de adımızı soyadımızı ekledik sonuna, salak olanlar varsa arada, bilsinler kimden geldiğini diye. Cebimizde pahalı telefonlarla gezerken duygu fakiri olduk farkına varmadan. Önce sesimizi esirgedik sonra kelimelerimizi. 

Artık kimse bana ne canım diyor ne de teşekkür ediyor attığı mesajlarda. Ne selam ediyor ne hatırımı soruyor açık açık. Slm cnm nbr diyor, iyiyim canım sen nasılsın diyorum bir umut, tşk diyor kestirip atıyor. Uzun uzun "ben şimdi çıktım, yarım saat sonra söylediğin yerde olurum" diyor da canım diyemiyor  cnm diyor mesela. Her şeyi yazabiliyor uzun uzun da bir canım yazamıyor. Canım demek zul gelir oldu artık pek çoklarımıza. 

Büyüdük ve yenik düştük. Teknoloji o kadar girdi ki hayatımızın içine, hayatımızı kolaylaştıralım derken gerçek hayatın ne kadar dışında kaldığımızı fark edemez olduk. Karşılıklı konuşmak yerine iletilerimize yazdığımız mesajlarla anlaşır olduk sevdiklerimizle. Sanal arkadaşlarımız oldu sanal hayatlarımızı ve anlık duygularımızı paylaştığımız. 


Bir adım sonrasında sevgilimin çiçek almak yerine resmini çekip göndermesinden, telefonumda bir adet sesli öpücüğünüz var mesajı görmekten, ağlarken bilgisayar ekranından bir elin çıkıp gözyaşlarımı silmesinden, kendimi yalnız hissettiğimde telefonumun elimden tutmasından, yaslanacak bir omuz aradığımda laptopuma sarılmaktan korkuyorum...


7/24 mobilim artık. İstediğiniz zaman bana ulaşıp sevincime ortak olup,   üzüntümü paylaşabilirsiniz. Bir mesaj atıp yüzümü güldürebildiğiniz gibi beklediğim mesajı atmadığınızda türlü düşünceler içine de sokabilirsiniz. Ama dokunmanın, hissetmenin, gözlerin içine bakarak konuşmanın gücüne inandığımı ve anlık paylaşımlar yerine ömürlük paylaşımlardan yana olduğumu da belleklerinizin bir köşesine yazın lütfen...









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder