6 Mart 2012 Salı

Büyü(len)mek...

Küçükken büyük olmak ne de cazip görünür insana. Büyük! Adı bile güzel yahu. Küçüksen kimse ciddiye almaz seni, bir büyüğe danışmadan bir şey yapman da mümkün değildir. Bir yere giderken bile mutlaka bir büyük olmalıdır başında. Bir büyük olmadan sen bir hiç olursun küçükken. Üç küçük bile olsan bir büyük edemezsin.

Büyümek istersin. Tek başına var olabilmek için, rahat etmek için, istediklerini yapabilmek, birey olabilmek için büyümenin yeteceğine inanırsın ve sadece büyümek istersin. Hele bir büyüyeyim ben size o zaman soracağım diyerek kovalarsın yılları. 

Büyürsün, hatta istemediğin kadar büyürsün. Tek başına sokağa bile çıkamayan sen bir de bakmışsın tek başına kalmışsın koca dünyada. Onca insanın içinde yalnızsın. Kovaladığın yıllardan kaçmaya başlarsın bu sefer. Yıllar ardında sen önde bir kovalamacadır gider. Zaman yetmez olur istediklerini yapmaya, yetişemez olursun sevdiklerine. Giderek ağırlaşan omuzlarınla koşmaya çalışırsın, her şeye ve herkese yetişebilmek adına. Keşke büyüsem dediğin yılları mumla arar olursun. 

Küçükken imrendiğin hayat cazibesini yitirip, eziyet halini almaya başlar. Tek derdinin okula gitmek, ders çalışmak ve oyun oynamak olduğu yıllara inat dertlerin de çoğalır, yapman gerekenler de. Çalışman, para kazanman, sevdiklerine zaman ayırman, anlaşılır olman, anlayışlı olman, yetinmeyi bilmen ama aynı zamanda da istemeyi bilmen, sevmediğin şeylere tahammül etmeyi öğrenmen, acıya gülebilmen, yüzünde sahte bir gülümsemeyle dolaşmayı öğrenmen, egoyla tanışıp onunla baş etmen, insanlara emek verip boşa çıktığında üzülmemeyi öğrenmen, hayal kırıklığına uğramaya alışman, yalanla tanışman, güçlü olman ama en önemlisi bütün bunları yaparken yaşamayı unutmaman lazım...

Küçükken oyuncağın elinden alındığında günlerce gözyaşı dökebilen sen, büyüdüğünde kaybettiklerine üzülemez olursun. Küçükken aylarca para biriktirerek aldığın oyuncak bebeği hala saklarken, dünyanın parasını vererek aldığın bir kazağı, bir ayakkabıyı sırf modası geçti diye atarsın. Küçükken oyunda yanlışlıkla canını yaktığın arkadaşınla beraber ağlarken, büyüdüğünde bile bile yaktığın canlara sızlamaz bile için. Küçükken ağaçtan düştüğünde vücudunda oluşan yara izlerini gülerek anlatırsın ve övünerek gösterirsin arkadaşlarına da büyüdüğünde aldığın darbeleri anlatırken gözlerinden yaşlar süzülüverir.

Yirmilerinin keyfini süremeden kırkına merdiven dayadığını fark edersin. Tüm yaşanmışlıkların ceplerinde, yaşayamadıkların düşlerinde direnmeye çalışırsın üstüne üstüne gelen yıllara. Tam öğrendim dersin bir de bakmışsın ki öğrenecek daha çok şeyin var. Onları da katarsın önüne ve devam edersin yürümeye. Yaşadıkça güçlenirsin ama güçlendikçe katılaştığını fark etmez olursun. 

Ne zaman ki büyürsün işte o zaman anlarsın, çocukluk yıllarının aslında ne kadar güzel, ne kadar temiz ve aslında her şeyin ne kadar gerçek olduğunu ve aslında büyümenin tüketmekten, tükenmekten ibaret olduğunu...

İşte o zaman, küçükken bakıp da büyülendiğin dünyadan bir büyü bulup kaçmak istersin, çocuk olduğun yıllara...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder