14 Mart 2012 Çarşamba

Dört ayaklı kocaman yürekli canlar...

Dün gece çok sevdiğim bir can daha melek oldu...

Kimilerine göre sadece bir kedi ama bize göre çok şeydi. Garfield'in yaşayan hali, kocaman bir sarman... Çok değil sadece iki senedir bizimleydi. Benim ikinci evim dediğim evin ikinci kedisiydi. Geldiğinde el kadar yaramaz, çipil çipil bakan dünya güzeli bir kediydi Peynir. 

Yanımızda yatarken, biz kahkahalar atarken kötü bir oyun oynadı bize. Çaresiz bıraktı bizi, elimiz kolumuz bağlı kalakaldık o kendini ölüme teslim ettiğinde.

Diğer tüm sevdiklerimizin gidişleri gibi zamansızdı onun gidişi de. Ne gerek vardı ki gitmeye...

On yedi senedir bir kediyle paylaşıyorum evimi. Besliyorum diyemiyorum çünkü biz onunla hayatı paylaşıyoruz. Ben sadece ona yaşaması için gerekli olan besinleri veriyorum bir tabakta, tıpkı annemin beni beslediği gibi. Ben ağladığımda gözlerini gözlerime dikip, ben susana kadar ayırmayan, eve geldiğimde ayaklarıma dolanıp bana hoş geldin diyen, uykusuz gecelerimde yanımdan ayrılmayan, kafa kafaya verip uyuduğum oğlum o benim. 

Hayvanlar özellikle de kediler nankördür derler hep ama ben hiç denk gelmedim nankör bir kediye, nankör insanlara denk geldiğim kadar. Sen onun canını yakarsan o da senin canını yakar, can havliyle. Bu güne kadar ne bir kedi ne de bir köpek canımı yakmadı benim, insanların yaktığı kadar. Sen ona tüm sevgini versen de, özen göstersen de hiç zarar vermesen de, sebepsiz yere canını yakabilecek tek varlık iki ayaklı insan görünümlü bir hayvandır sadece. 

Siz hiç bir kedi ya da köpeğin bir insana işkence yaparak öldürdüğüne tanık oldunuz mu? Ya da sırf aynı sokakta dolaştıkları için insanların yemeklerine zehir kattıklarını duydunuz mu? Sahibi hastalandığında onu terk eden bir kedi ya da köpek gördünüz mü peki? Ben görmedim, duymadım, bilmiyorum...Ama sırf aynı sokakta yaşadığı için, sıcaklarda su içsinler diye sokağa bıraktığımız su kaplarının içine çeşitli zehirler katan, onlara türlü işkenceler yapan, eşi hastalandığında hemen bir yenisine giden bir sürü insan hikayesi biliyorum.

Sırf önüne bir kap su ve yemek koyduğunuz, arada dolaştırmaya çıkarttığınız, başını okşadığınız için sizi gördüğünde yerlerde yuvarlanan, ayaklarınıza dolanan, sarıldığınızda nefes alamıyorum yeter artık demeyen başka bir canlı biliyor musunuz? Ben bilmiyorum... Ama sırf seni seviyorum dediğim için giden adamlar biliyorum mesela. 

Şimdi kim nankör diye sormak istiyorum, biz mi yoksa onlar mı?

Onlar mı bizim hayatımızı zorlaştırıyor yoksa biz mi?

Duygularını sadece havlayarak, mırlayarak arada tırmalayarak, dişleyerek gösterenler mi daha tehlikeli yoksa döverek, söverek, yakarak, işkence yaparak gösterenler mi?

Biz miyiz dünyayı bu hale getiren yoksa onlar mı?




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder