8 Mayıs 2012 Salı

Güzel bir şeyler olmasına ihtiyacım var...


Cuma gününden beri aklımda sadece tek bir konu olduğundan olsa gerek, günlerdir bir şeyler yazmak için oturduğumda, ekran bana ben ekrana bakıp duruyoruz. Yazmaya başlıyorum ama bir türlü devamını getiremiyorum. Birisi düşüncelerime kilit vurmuş sanki, kelimeler bir türlü birleşmiyor, her biri ayrı telden çalıyor. Böyle bir durumda zorlamanın da manası yok zaten, içten gelmiyorsa yapacak bir şey yok, geçmesini beklemekten başka... 

Günlerdir beynimi kemiren, beni karamsarlığa düşüren konu hayat memat meselesi değil elbette ama ben biraz fazla düşünen biri olduğum için, bunu da belki gereğinden fazla takıyorum kafama. İstiyorum ki beni rahatsız eden her şey hemen düzelsin. Düzelmesi için de elimden geleni yapıyorum kendimce. Ama bazen sen ne yaparsan yap olmuyor ya da yetmiyor. Böyle tıkanma dönemlerinde de ben benden geçiyorum işte. Birisi içimde ne var ne yok almış da geriye bir posam kalmış gibi...

Hayat belli bir yaştan sonra her açıdan zorlaşıyor ne yazık ki. Ben yirmili yaşlarımdayken benden büyük olan abilerim ve ablalarım hep şu cümleyi söylerdi bana "otuzuna kadar ne yaptıysan yaptın, sonrası çok zor". Ben de güler geçerdim "ne fark edecekse sanki" diye söylenerek. Ama şimdi çok iyi anlıyorum onları ve ben söylüyorum bu cümleyi şimdilerde benden küçüklere. Hayat otuzdan öncesi ve sonrası diye ikiye ayrılıyor garip bir şekilde. İnsan yirmili yaşlardayken kendini hiç yaşlanmayacakmış, hayat hep böyle kolay ve eğlenceli olacakmış gibi hissediyor. Ama otuza geldi mi  hem büyüyor olmanın etkisinden hem de yaşanmışlıklarından daha bir ciddiye alıyorsun hayatı. Karakterin oturuyor, referansların güçleniyor. Öyle gözü kara dalmıyorsun pek çok şeye, daha çok düşünüyorsun önünü ardını. Riske girmekten korkuyorsun, ardındaki sorumlulukların aklına geldikçe.

İşte ben de tam bu durumdayım. Otuzlar zor derken kırka doğru gidiyorum adım adım hatta koşar adım. Zira zaman otuzdan sonra ışık hızıyla geçiyor. O önde sen arkada bir kovalamacadır gidiyor ve ne yazık ki yetişmek mümkün olmuyor. Otuz oldum derken bir de bakmışsın ki otuz yedi sana el sallıyor sinsi sinsi. Yolun yarısını geçmişsin ama daha yapmak istediklerinin çoğunu yapamamışsın, türlü nedenlerden. Bir yanda mecburiyetlerin bir yanda yapmak istediklerin, arada sıkışıp kalıyorsun. 

Söz konusu aşk olduğunda yüreğinin peşinden giden, mantığını uzun bir yolculuğa çıkartan ben, sıra hayatın ta kendisine geldiğinde mantığımın sözünü dinliyorum paşa paşa. 

Keşke hayat hep yirmili yaşların heyecanıyla geçse ve keşke umutlar hiç bitmese...

Günlerdir bu karamsar havadayken ve tam da bu yazıyı yazarken gelen bir mail oldukça enteresan geldi bana. Gezegenlerin insanlar üzerindeki etkisini hafife almamak gerekiyor sanırım. Gelen maildeki yazıyı merak ettiyseniz eğer aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz...

http://junoastroloji.blogspot.com/2012/05/saturniyen-ic-catsmalar-gunu-ne-kadarn.html

Umutlarınız hiç bitmesin...

2 yorum:

  1. gerçekten ilginçmiş gezegenlerin etkisi ...

    YanıtlaSil
  2. Hiçbir şeyin tesadüf olmadığına iyice inanmaya başladım ben :)

    YanıtlaSil