17 Eylül 2012 Pazartesi

Davetsiz bir misafirdir mutsuzluk...

Uzundur etrafımda olup bitenleri ve bir vesile ile hayatımda olan herkesi gözlemlemeye çalışıyorum. Kim ne yapıyor, neden yapıyor diye ve belki de en çok bana ışık tutsun diye. Gördüğüm tablo ne yazık ki hiç de iç açıcı değil. Herkesin bir ele güne karşı çizdiği bir "her şey yolunda, keyfim tıkırında" bir de kendine sakladığı bir "bu nasıl hayat lan, bıktım usandım artık" durumu var. 

Aşırı sosyalleşmiş insanlara bakınca bunu daha iyi anlıyorum çünkü yalnız kalmaktan kaçmanın başka bir yolu yok ne yazık ki. Ya kendi kendine kalıp, hayata ve kendine küsüp içinde küfrü ve öfkesi bol cümleler kuracaksın ya da insanların arasına katılıp geyikten öteye geçemeyen muhabbetlere dahil olup, her şey yolunda imajı vereceksin özünde mutsuz olup, bunu kendine bile itiraf etmekten çekinenlerin yaptığı gibi.  Alkol denen şey biraz fazla gitti mi bünyeye çıkıyor gerçek duygular ortaya bu kaçaklarda. O zaman bile zor itiraf ediyorlar mutsuz olduklarını, sanki mutsuz olmak bir suçmuş bir günahmış gibi... 
 
Mutsuzluk da mutluluk gibi bize ait, bize özgü. Ne utanılacak bir durum ne de suç. İnsan olmanın getirdiği olağan durumlardan biri tıpkı acıkmak gibi, susamak gibi. Ama nedense hem kabul etmesi hem de söylemesi zor geliyor çoğumuza tıpkı "seni seviyorum" demek gibi. Sanki söylersek birileri bizi ayıplayacak ya da bu duygu üstümüze yapışıp kalacakmış gibi. Oysa bir durumla başa çıkabilmek için önce onun adını koymak, tanımını yapmak gerekmez mi? Ne olduğunu bilmediğin bir duyguyla nasıl mücadele edebilirsin ki? Önce düşmanın kim olduğunu bileceksin ki ona göre savaş stratejileri geliştirebilesin...
 
Kabul etmek lazım mutsuzluğun da en az mutluluk kadar gelip geçici bir durum olduğunu. Mutluluktan kaçan birini hiç görmedim ben. Aksine mutluyken paylaşır insan mutluluğunu çoğalsın diye, herkes ortak olsun diye. İşte sırf bu yüzden paylaşmalıyız belki de mutsuzluğumuzu azalsın diye, yalnız olmadığımızı bilelim diye. Ama bunun için "ele güne karşı zayıf duruma düşerim, elalem ne der" düşüncesinden kurtulmak gerek öncelikle. Bu elalem ne der ya da ele güne karşı düşüncesiyle yaşamıyor muyuz çocukluğumuzdan beri, artık yetmedi mi? Kim ne derse desin kardeşim bu hayat senin hayatın ve hesap vereceğin tek merci de sadece kendinsin. Bırak artık elalem ne der, ele güne karşı ne duruma düşerim diye düşünmeyi ve sahip çık mutsuzluğuna!!! 
 
Mutsuzluk çat kapı çıka gelen davetsiz bir misafir hepimizin hayatında. Kapıyı açmasan da girecek bir delik bulur mutlaka yüreğine. Ve en umutsuz olduğun andır en mutsuz olduğun an...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder